MUTLAKA OKUYUN. ÇOK ETKİLEYİCİ...
Olur, olmaz her seye aglayan 'Anne'
kocasinin ölüm
haberi aldiginda
evi badana ediyordu... Elinde badana firçasi
oldugu
yere çöktü,
kaldi...
Aglamadi...
Konusmadi da...
Günlerce konusmadi...
Demiryolcu olan kocasi bir tren kazasinda
ölmüs, bes
çocukla dul
kalmisti.
Büyük kizi evliydi, bir sonraki kizi Hukuk
Fakültesi'ne gidiyordu.
40, 50 bin nüfuslu bir dogu kentinde kizini
ta
Ankara'lara, hukuk
fakültesine göndermek kolay bir is degildi o
dönemde.
Hisim, akrabanin konu, komsunun fiskoslarina
aldirmamis okumaya
göndermisti kizini...
Büyük oglu lisede, ortanca oglu ortaokulda,
en küçük
oglu ise
ilkokulda okuyordu.
Çocukken gönderildigi Kuran Kursu'nda Arapça
ve
Osmanlica ögrenmisti.
Türkçe okuyup, yazmayi çocuklari ilkokula
basladiktan
sonra, onlara
ders çalistirmak için ögrendi...
Bu sayede tanisti dis dünya ile.
Kocasinin her aksam eve getirdigi gazeteleri
okuyarak...
Akilliydi...
'Reis' derdi kocasi ona...
Her türlü ev isinden baska tarla, bahçe
isleri ile de
o ilgilenirdi...
Buna ragmen çok severdi kocasini.
Hala da çok sever.
Arada bir rüyasinda görür onu.
Gördügü rüyayi unutmasin diye gecenin bir
yarisi
çocuklarini uyandirip
anlatir...
Çocuklarini büyütüp, yetistirmesi ise uzun
hikaye...
Kocasinin ölüm haberini aldiktan üç gün
sonra agzini
ilk kez açtiginda
söyledigi ilk cümle 'gidecegiz buradan'
oldu.
Bu karara karsi çikan hisim akrabaya
'çocuklar'
diyerek direndi.
'Onlarin okumasi lazim.'
Tanidik berberlerin, terzilerin, iyi niyetli
'çirak
alma' tekliflerini
kulak arkasi etti.
O güne dek saygida kusur etmedigi
kaynanasinin 'Orospu
olmaya mi
gidiyorsun Ankara'ya' sözünü ise tinmadi
bile.
Yillar sonra 'O da hakliydi' demisti. 'Genç
yasta
yitirdigi tek
oglunun yanisira bir de O'nun
yadigarlarindan,
torunlarindan ayri
düsmenin acisi ile söyledi o sözü'.
Yapilirken kerpiçini, harcini sirtinda
tasidigi evini
kiraya vererek,
tasi taragi toplayip bir vagona yükledi.
Çocuklari ile
beraber bir
kompartmana dolusup Ankara'ya gitti...
Bütün okullara yakin olmasina dikkat ederek
bir ev
kiraladi.
Çocuklarini yürüme mesafesindeki okullara
kaydettirdi.
Okul tatillerinde memleketine gidip yillik
erzakini
yapti ama yine de
zordu hayat. Kira, okul masraflari agir
gelmeye
basladi. Ogullarina
kiyamiyordu ama 'Abla'ya nazinin geçecegini
biliyordu.
Fedekarligi
ondan istedi. Abla hukuk ögrenimini birakip,
demir
yollarinda ise
girdi.
Çocuklar, ne yasanilan hayatin zorlugunu
fark etti, ne
de babasizligi.
Hepsi okudu.
Büyük oglu devletin açtigi sinavlari
kazanarak gittigi
Almanya'dan
yedi yil sonra doktorasini yaparak döndü.
Kisa sürede
profesör oldu.
Ortanca oglunun küçüklügünden bu yana merak
sardigi
tiyatrodan
vazgeçmeyecegini anlayinca ancak bir
üniversite
bitirmesi ve daha da
önemlisi yedek subay olarak askerligini
yapmasi kosulu
ile 'tiyatrocu'
olmasina izin verdi.
Simdilerde o'nu sahnede, tv ekranlarinda
görüp,
kocasinin ölüm
haberini aldigi zaman tuttugu gözyaslarini
esirgemiyor.
Söylemeyi unuttum.
O, yani 'Anne' sadece mutluluk duydugunda ya
da
duygulandiginda
aglar...
Küçük oglu da en büyük agabeyin izinden
giderek
akademik kariyerini
tamamladi. Profesör oldu...
Yasi bilinmiyor 'Anne'nin.
En az 85'indedir diye tahminler yapiliyor.
Belki de 90!..
Üç büyük ameliyat geçirdi. Tansiyonu ancak
ilaçlarla
dengede duruyor.
Romatizma ve yaslilik bir zamanlar tasi
siksa suyunu
çikaracak kadar
güçlü olan adalelerini bitirip, tüketti.
Yataga
baglandi. Tekerlekli
yürütecinin yardimi ile tuvalete gidebiliyor
ancak.
Ve buna sükrediyor...
Her zaman ilgi duydugu dis dünya ile tek
baglantisi
katarakt
ameliyatina ragmen okumakta zorlandigi
gazeteler.
Isitme cihazi ise hiç ise yaramiyor.
Dudak okuyarak anlasiyor etrafi ile...
Yine de mutlu.
Tek pismanligi son seçimlerde Ecevit'in
partisine
verdigi oy.
Tek dilegi ise kimselere, özellikle de
yataga
baglandiktan sonra
kendisine çiçekler gibi bakan çileli kizina
'Abla'ya
daha fazla yük
olmadan sessizce ölmek...
Ölüp cennete gitmek ve orada henüz otuzbes
yasindayken
yitirdigi
kocasi ile bulusarak 'Adam'ina; 'çocuklarini
vatana,
millete hayirli
birer evlat olarak yetistirdigini ve
'kendilerini
kurtardigi"
müjdesini vermek...
Anneler gününde 'Annem' geldi aklima...
Söyle ya da böyle Anadolu'daki yüzbinlerce
anne'ye
oldugu kadar sizin
de annenize benzeyen kendi annem...
Ne desem bilmem ki!..
Ne desek!..
Kenan Işık
|